4 Mart 2025 Salı

uzun bir yolculuk

Sinema denilen şeyin yani o ekran karşısında olduğumuz zaman neye hazır olduğumuzu tam kestiremeyiz. Filmin yapım süreçlerinden tutun da konu ve oyuncular açısından bizleri çoğu zaman şaşkınlığa sürükler. Büyük ekrandan bakarsak bütün süreçlere, teknik altyapı , kurgu vb. filmin temel yapı taşları olarak karşımıza çıkar. Görsel bir sanatın başından itibaren bütün süreçlerini akıl almaz diye düşünüyorum.  Yaşamdan bir kesit olarak sunulan bir konu bile inanılmaz teknik detaylarla karşımıza çıkıyor. Kameraların , ışığın veya kostümün filmde önemini biliriz. Haliyle Oscar en iyi kostüm tasarım ödülünü verir veya müzik … bir bütün olarak sinema sadece karşısına geçip, konuyu anlayıp , sevdik mi ? sevdik… demekle yetinilecek bir sanat değildir. Kamera arkası dedikleri çalışma alanı beni her zaman inanılmaz heyecanladırmıştır. Tabi sadece heyecanımla kaldım diyeyim. Bir eylemde bulunmadım. Kamera arkası bütün işin döndüğü yer. Büyük zeka sahiplerinin üstlendiği işler bunlar bana kalırsa. Eğer ellerinde sağlam hikaye varsa ki hikaye herşeydir bana kalırsa. O zaman teknik te o kadar iyi oluyor. İyi bir hikaye kötü bir ekiple olamıyor. Yaşamda böyledir ya birlikte yürüyemiyorsan olmuyor abe ! Sinema da izlediğimiz , hafızalarımız da kalan o kadar iyi yapımlar var ki … yeri , cismi değiştirilemeyecek türden. O yapımların oyuncularını unutmak mümkün bile değildir. Şimdi Adrien Brody i nasıl unutalım?

Herşey den önce , sadece bir oyuncu üzerinden değil de sinemanın bizleri nerelere sürüklediğine bakalım … elbette tarih, kimlik arayışı , gerçeklik-yapay zeka , doğa, bilim kurgu, sosyal dramalar, fantastik hikayeler, psikoloji , kültürel çeşitlilik … ve daha sayabileceğimiz türlerin arasından çıkan anlatımlarla birlikte bizler konunun tam da ortasında oluruz. Ben böyleyim diye anlatıyorum. Film izlerken tam da ortasındayım- bekliyorum … 

 

 

 

 

https://www.youtube.com/watch?v=deli09DeMDw

Adrien Brody’e, Oscar, halısında yürütecek olan haklı başarıda, Laszlo Toth ve eşi Erzsebet'in Amerika'ya göçme hikâyesini izledim the Brutalist te .  Laszlo Toth’n, mimari eserini ortaya çıkarabilmek için 30 yıl boyunca çalışmalarının aktarıldığı uzun bir yolculuk. Üstün oyunculuk işte budur dedirten bir filmdi.  Oscar da En iyi erkek oyuncu ödülünü alır Adrien.

 Goethe; “ Hiçbir kimse kendini özgür sananlardan daha fazla köleleştirilmemiştir”

Eğer zulme uğradık diye kızgınsanız , o zaman neden kendinizi bu kadar kolay bir hedef haline getiriyorsunuz ?  Laszlo, Holokost mağduru Macar bir Mimar. ABD’ye göçü ile başlayan görüntülerde “ özgürlükler ülkesi “ denilen yeri  “ Özgürlük Heykeli” ni tersten göstermesi ile aslında Mimar ve özgürlüğüne düşkün Laszlo’nun film bitene kadar aradığını bulamayışlarıyla geçiyor. Birde şunları söylemeden geçmeyelim; Laszlo ‘nun mimar oluşu yani bir sanatçının sermayeyle imtihanı (Van Buren sermayenin kendisidir- hiç bahsetmedim. Çünkü Sermayeyi sevmem. Size Amerikan kapitalizmini , çürümüşlüğünü anlatmak istemediğimden kaynaklanıyor. Daha sı bu adam Toth’a tecavüz ediyor, bu yaşananları anlatmak istemedim.) Holokost travması ( ki bu travma filmde iyi işlenmemiş) , göçmen deneyimi ve uyuşturucu bağımlılığı gibi konular işlensede çoğu zaman silik kaldığını yada başarılı olamadığını söylemek istiyorum. Belki de yönetmenin tercihi böyledir…

Herşey den önce , The Brutalist filmi uzun bir yolculuktur.  Hikayede sömürülenin kim olduğu ile ilgilenir, ana karakterlerin mağduriyetlerini her sahnede her olay da görürüz. Bu sömürüye karşı koyulacak tek konu da mimari eserleridir…  Mimari eserlerinde herşeyi anlatır Laszlo Toth.

Final de bir konuşmacının birkaç sözleri ile bitirmek istiyorum ; “önemli olan yolculuğun kendisi değil vardığın hedeftir” . Bana kalırsa  yol da olmaktır …

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

sonsuzluk üzerine

lütfen bu müzik ile dans ediniz   https://www.youtube.com/watch?v=LIszIPWBjFU                                         Bütün duyguları anlatm...