1 
Araba sürdüğüm zamanlarda öfkem
ve zihnimde dolanan düşüncelerden dolayı sürekli gaza basmak istiyorum. Çoğunlukla,
zamana ve kendime yenildiğim zamanlardır. Sürekli hız almak ve sürekli
ilerlemek adına bir durum bu. Hiç durmamak hiç durmamak hiç durmamak. Öfkemi
kontrol altına almayı da düşündüğümden değil, adı daha çok
öfkelenmek oluyor.  Yakın bir süre
önce taşköprü ye gidiş gelişlerim vardı. Hazro-Silvan arası bir yer. Bir - iki
saatlik mesafe ama o yollardan geçerken öfkem tavan yapıyordu. Öyle bir hız ve
öyle bir şiddetle sürüyordum ki anlatamam. Varacağım yerlerle de alakası yok .zaten
varabileceğim yerlerin bende yarattığı bir heyecan da kalmadı. Şöyle anlatırsam
daha iyi olur, dersim e yola çıktığımı düşünüyorum ve Zülküf peygamber dağını
görünce bir pişmanlık giriyor içime. O zaman daha çok öfkeleniyorum. Kontağı
kapattığım yerleri çıkarayım hayatımdan. Öfkemi kontrol altına almayı
düşünmedim hiç. Sürekli araba sürmek istiyorum. 
 https://www.youtube.com/watch?v=LPYitViOM6o
2 
Doğumum ve çocukluğumun geçtiği Kürdistan
dağlarında, çobanlık yaparak yaşamını sürdüren bir ailede dünyaya geldim.
Annem, doğduğum zamanları şöyle anlatırdı; hayvanları otlatmaya götürdüğümüz
dağlar, bizlere her zaman iyi davrandı fakat insanlar öyle değildi. Zaman zaman
hayvanlarımız kaybolurdu. Eve dönerken bütün konu onları nasıl kaybettiğimiz
ile ilgiliydi. Bizimle birlikte aynı bölgede yaşayan başka bir aile de vardı.
Onlara “mala tirkan” diyorlardı. Kaybolan iki tane koç için oturmuş nerde
kaybettikleri ile ilgili konuşmalar yapıyorlardı. Baban o zamanlar yürüyemiyor,
sandalyeye bağlı bir yaşamı vardı. Hatırladığım kadarıyla, diğer aileden
birilerine hayvanlarımızı sormaya gönderdiler. Aileden birilerinin koçları tepe
de gördüğünü ve hastalandığını söylemişler. Koçların karınlarının şişkin
olduğunu ve orada kireç kuyusuna attıkları bilgisini aldılar bizimkiler. Bu aileyle
aramızda çözülemeyen konular vardı. Ev de bu bilgiler doğrultusunda, şüpheler
de oluştu çünkü daha önce böyle bir şey yaşamamıştık. Kasaba da hayvan
alım-satım yerinde gidilmesi ve iki tane koç satın alınması gerektiği kararına
vardılar. Evet bizim hayvanlarımız da vardı içinde ama çoğunluğu Ankara da
yaşayan Apê Mehmet’indi.   Hayvan sayısı
önemliydi çünkü eksik olmamalıydı.  Hayvan pazarına gittiler bizimkiler. Orda
bizim iki koç u gördüler. Ve satanın mala Tirkan ailesi olduğunu kendi gözleri
ile görmüşler. Baban, hayvan pazarından iki tane koç almaları için para da
vermişti. Pazardan dönen amca oğlu ile abin kimseye söylemediler koçları
gördüklerini. Herhalde kendileri halletmeyi düşündüler. Gelirken parayı iade
edip alabileceğimiz koç yoktu dediler. Bu parayla yem alıp, hayvanları aşağı
indirmenin daha doğru olduğunu söylediler. Baba hastaydı, ayakları kötüydü.
Kabul etmedi, sinirlendi, bağırarak konuşuyordu hiç unutmam. Uzun yıllardır
hayvanlarımızı aşağı getirmedik diye söyleniyordu.  
Annem benim için tam bir hafıza
eseriydi. Olayları anlatışı, olayları hatırlayışı kolay kolay unutulacak bir
şey değildi. Üzerine giydiği bu yük onu daha çok sevmemin nedeniydi. Hangi
mevsim, hangi yıl neler yaşadıklarını dün gibi anlatırdı. 
Amca oğlu sedat, Sürüyü sayarken
eksik olduğunu anlamış. Kimseye haber vermeden köpeğini alıp dağ da koyunu
ararken, koyunun ayakları kesilmiş - çamura saplanmış halde görmüş. Öfkesinden
ne yapacağını bilememiş. Sırtına alıp eve getirirken, dinlenmek istemiş Sedat.
Bir kargaşa bir ses yükselmiş o anda. Işıklar ve hayvan sesleri iç içe geçmiş.
Anlaşılan Sedat ı takip eden birileri varmış ve köpeğini de vurmuşlar. Sedat ı
hayatımda ilk defa öyle görmüştüm. Öfkesi bütün dağları delip geçecek türdendi.
Eli yüzü kanlar içinde köpeği kucağında eve gelmiş Sedat.  Bilirsin oğlum köpekler bizim yoldaşımız. Acısını
anlatmak öyle zor ki. Amca oğlu eve geldikten sonra babana anlattı her şeyi. Bütün
olanları anlatınca baban da; o mala Tirkan ailesinden bunlara sebep olanı
öldürmesini istedi Sedat tan. Günlerce, haftalarca Sedat ın aklında tek bir şey
vardı. Öldürmek. Artık vazgeçilmez olan tek şey intikamdı. 
3
Sigmund Freud, yaşamın temel
taşını “sevmek ve çalışmak “olarak tanımlar. Çalışmak, üretmek, yaşama dokunmak
temas etmek sağlığımız için elzemdir tabi. Ama sömürülmeden, ama
değersizleştirilmeden. Şurası tam da sendikal mücadele de sermaye sahiplerine
ve patronlara karşı yapabileceğim bir konuşma oldu. Bu öfke halinin yaşamımın
her alanına nüfuz ettiğini görüyorum. Değersizleştirilen duygularım var benim. Üzerime
yapıştı kaldı. Nereye dokunsam, kime seslensem finalde karşılığında uçucu bir
şey kalıyor.  İnşaat temel kazısı
yapılırken taş kırma makinesi gibi beynim. tak tak tak tak …. Öfkemin neleri
parçalayacağını siz düşünün. 
4
Annem her anısını anlatırken bir
yerlere eklerdi “Türkler güvenilmezdir”. Bizde büyüdükçe ve şehirlere gidince
bu öğüt, aklımızın bir yerinde kalırdı. Onlarla pek ticaret yapmazdık. Önemsiz alışverişlerde
bulunurduk. Örneğin muşamba alırdık veya plastik eşyalar … zaten Kürdistan
dağları her şeyden yüceydi ve ihtiyaçlarımızı karşılıyordu. Mala Tirkan ailesi
ile işler karışmıştı, bu olaylar sakin geçeceğine benzemiyordu. Hele ki Sedat,
öfkesi ile dağları delecek türden bir sinire sahipti. Gözü karaydı, kan
kokusunu da alıyorduk ailece.  Omzunda tüfeği,
yüzünde sert bakışları ve nefesinde öfkesiyle, bir yerlerde kan dökülecekti. En
sonunda da bizim sürüden birçok hayvanı telef ettiler oğlum. Hayvanların arka ayaklarını
kesip sattıklarını öğrendik. Hayvanlarımızın otladığı yeri kendim de gördüm,
hepsi ölmüştü. Sedat, Mala Tirkan ailesinden bir gencin peşine düşmüştü. Onu izliyordu.
Bir gün bana bunlara sebep olanın kim olduğunu öğrendiğini söylemişti. Dağ da
onu izlerken Sedat ile birbirlerine girmişler. O genç Sedat ı yaralamıştı.
Sedat bıçağını, ciğerinin alt kısmına, karın boşluğuna saplamıştı. Sedat
sırtına alıp ailesine teslim etmek için dağdan inmiş. Genci ailesine teslim
ederken birçok defa özür dilediğini, onu hastaneye götürdüklerini biliyoruz. Sedat
ta yaralı olarak eve geldi. Annemin bu olaylarla ilgili son bir sözü vardı; “Biz
Kürtler çoğu zaman öldük ama öldürmek istemedik”. Böyle bilinsin. 
**  - Hepsini Alaşağı Et (Bring Them Down )– film
araba da geçen bir diyalogdan sonra annesinin kararına öfkelenen Michael’ın
arabayı daha hızlı sürüp kazaya sebep olması ile başlıyor. Kaza da annesi ölür,
kız arkadaşı ise yaralanır ama ona bir şey olmaz.  Barry Keoghan iyi bir oyuncudur, onu uzun
yıllar sinema da ödüllerle göreceğime eminim. Saltburn, kutsal geyiğin ölümü, The
Banshees of Inisherin filmlerinde izlemiştim.  Yönetmen Christopher
Andrews a teşekkürler. 
    
 
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder