1 Haziran 2025 Pazar

yavaşla mikey ...



1

Araba sürdüğüm zamanlarda öfkem ve zihnimde dolanan düşüncelerden dolayı sürekli gaza basmak istiyorum. Çoğunlukla, zamana ve kendime yenildiğim zamanlardır. Sürekli hız almak ve sürekli ilerlemek adına bir durum bu. Hiç durmamak hiç durmamak hiç durmamak. Öfkemi kontrol altına almayı da düşündüğümden değil, adı daha çok öfkelenmek oluyor.  Yakın bir süre önce taşköprü ye gidiş gelişlerim vardı. Hazro-Silvan arası bir yer. Bir - iki saatlik mesafe ama o yollardan geçerken öfkem tavan yapıyordu. Öyle bir hız ve öyle bir şiddetle sürüyordum ki anlatamam. Varacağım yerlerle de alakası yok .zaten varabileceğim yerlerin bende yarattığı bir heyecan da kalmadı. Şöyle anlatırsam daha iyi olur, dersim e yola çıktığımı düşünüyorum ve Zülküf peygamber dağını görünce bir pişmanlık giriyor içime. O zaman daha çok öfkeleniyorum. Kontağı kapattığım yerleri çıkarayım hayatımdan. Öfkemi kontrol altına almayı düşünmedim hiç. Sürekli araba sürmek istiyorum.

 https://www.youtube.com/watch?v=LPYitViOM6o

 

2

Doğumum ve çocukluğumun geçtiği Kürdistan dağlarında, çobanlık yaparak yaşamını sürdüren bir ailede dünyaya geldim. Annem, doğduğum zamanları şöyle anlatırdı; hayvanları otlatmaya götürdüğümüz dağlar, bizlere her zaman iyi davrandı fakat insanlar öyle değildi. Zaman zaman hayvanlarımız kaybolurdu. Eve dönerken bütün konu onları nasıl kaybettiğimiz ile ilgiliydi. Bizimle birlikte aynı bölgede yaşayan başka bir aile de vardı. Onlara “mala tirkan” diyorlardı. Kaybolan iki tane koç için oturmuş nerde kaybettikleri ile ilgili konuşmalar yapıyorlardı. Baban o zamanlar yürüyemiyor, sandalyeye bağlı bir yaşamı vardı. Hatırladığım kadarıyla, diğer aileden birilerine hayvanlarımızı sormaya gönderdiler. Aileden birilerinin koçları tepe de gördüğünü ve hastalandığını söylemişler. Koçların karınlarının şişkin olduğunu ve orada kireç kuyusuna attıkları bilgisini aldılar bizimkiler. Bu aileyle aramızda çözülemeyen konular vardı. Ev de bu bilgiler doğrultusunda, şüpheler de oluştu çünkü daha önce böyle bir şey yaşamamıştık. Kasaba da hayvan alım-satım yerinde gidilmesi ve iki tane koç satın alınması gerektiği kararına vardılar. Evet bizim hayvanlarımız da vardı içinde ama çoğunluğu Ankara da yaşayan Apê Mehmet’indi.   Hayvan sayısı önemliydi çünkü eksik olmamalıydı.  Hayvan pazarına gittiler bizimkiler. Orda bizim iki koç u gördüler. Ve satanın mala Tirkan ailesi olduğunu kendi gözleri ile görmüşler. Baban, hayvan pazarından iki tane koç almaları için para da vermişti. Pazardan dönen amca oğlu ile abin kimseye söylemediler koçları gördüklerini. Herhalde kendileri halletmeyi düşündüler. Gelirken parayı iade edip alabileceğimiz koç yoktu dediler. Bu parayla yem alıp, hayvanları aşağı indirmenin daha doğru olduğunu söylediler. Baba hastaydı, ayakları kötüydü. Kabul etmedi, sinirlendi, bağırarak konuşuyordu hiç unutmam. Uzun yıllardır hayvanlarımızı aşağı getirmedik diye söyleniyordu.  

Annem benim için tam bir hafıza eseriydi. Olayları anlatışı, olayları hatırlayışı kolay kolay unutulacak bir şey değildi. Üzerine giydiği bu yük onu daha çok sevmemin nedeniydi. Hangi mevsim, hangi yıl neler yaşadıklarını dün gibi anlatırdı.

Amca oğlu sedat, Sürüyü sayarken eksik olduğunu anlamış. Kimseye haber vermeden köpeğini alıp dağ da koyunu ararken, koyunun ayakları kesilmiş - çamura saplanmış halde görmüş. Öfkesinden ne yapacağını bilememiş. Sırtına alıp eve getirirken, dinlenmek istemiş Sedat. Bir kargaşa bir ses yükselmiş o anda. Işıklar ve hayvan sesleri iç içe geçmiş. Anlaşılan Sedat ı takip eden birileri varmış ve köpeğini de vurmuşlar. Sedat ı hayatımda ilk defa öyle görmüştüm. Öfkesi bütün dağları delip geçecek türdendi. Eli yüzü kanlar içinde köpeği kucağında eve gelmiş Sedat.  Bilirsin oğlum köpekler bizim yoldaşımız. Acısını anlatmak öyle zor ki. Amca oğlu eve geldikten sonra babana anlattı her şeyi. Bütün olanları anlatınca baban da; o mala Tirkan ailesinden bunlara sebep olanı öldürmesini istedi Sedat tan. Günlerce, haftalarca Sedat ın aklında tek bir şey vardı. Öldürmek. Artık vazgeçilmez olan tek şey intikamdı.

 



3

Sigmund Freud, yaşamın temel taşını “sevmek ve çalışmak “olarak tanımlar. Çalışmak, üretmek, yaşama dokunmak temas etmek sağlığımız için elzemdir tabi. Ama sömürülmeden, ama değersizleştirilmeden. Şurası tam da sendikal mücadele de sermaye sahiplerine ve patronlara karşı yapabileceğim bir konuşma oldu. Bu öfke halinin yaşamımın her alanına nüfuz ettiğini görüyorum. Değersizleştirilen duygularım var benim. Üzerime yapıştı kaldı. Nereye dokunsam, kime seslensem finalde karşılığında uçucu bir şey kalıyor.  İnşaat temel kazısı yapılırken taş kırma makinesi gibi beynim. tak tak tak tak …. Öfkemin neleri parçalayacağını siz düşünün.

 

4

Annem her anısını anlatırken bir yerlere eklerdi “Türkler güvenilmezdir”. Bizde büyüdükçe ve şehirlere gidince bu öğüt, aklımızın bir yerinde kalırdı. Onlarla pek ticaret yapmazdık. Önemsiz alışverişlerde bulunurduk. Örneğin muşamba alırdık veya plastik eşyalar … zaten Kürdistan dağları her şeyden yüceydi ve ihtiyaçlarımızı karşılıyordu. Mala Tirkan ailesi ile işler karışmıştı, bu olaylar sakin geçeceğine benzemiyordu. Hele ki Sedat, öfkesi ile dağları delecek türden bir sinire sahipti. Gözü karaydı, kan kokusunu da alıyorduk ailece.  Omzunda tüfeği, yüzünde sert bakışları ve nefesinde öfkesiyle, bir yerlerde kan dökülecekti. En sonunda da bizim sürüden birçok hayvanı telef ettiler oğlum. Hayvanların arka ayaklarını kesip sattıklarını öğrendik. Hayvanlarımızın otladığı yeri kendim de gördüm, hepsi ölmüştü. Sedat, Mala Tirkan ailesinden bir gencin peşine düşmüştü. Onu izliyordu. Bir gün bana bunlara sebep olanın kim olduğunu öğrendiğini söylemişti. Dağ da onu izlerken Sedat ile birbirlerine girmişler. O genç Sedat ı yaralamıştı. Sedat bıçağını, ciğerinin alt kısmına, karın boşluğuna saplamıştı. Sedat sırtına alıp ailesine teslim etmek için dağdan inmiş. Genci ailesine teslim ederken birçok defa özür dilediğini, onu hastaneye götürdüklerini biliyoruz. Sedat ta yaralı olarak eve geldi. Annemin bu olaylarla ilgili son bir sözü vardı; “Biz Kürtler çoğu zaman öldük ama öldürmek istemedik”. Böyle bilinsin.

 


**  - Hepsini Alaşağı Et (Bring Them Down )– film araba da geçen bir diyalogdan sonra annesinin kararına öfkelenen Michael’ın arabayı daha hızlı sürüp kazaya sebep olması ile başlıyor. Kaza da annesi ölür, kız arkadaşı ise yaralanır ama ona bir şey olmaz.  Barry Keoghan iyi bir oyuncudur, onu uzun yıllar sinema da ödüllerle göreceğime eminim. Saltburn, kutsal geyiğin ölümü, The Banshees of Inisherin filmlerinde izlemiştim.  Yönetmen Christopher Andrews a teşekkürler. 


    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

sonsuzluk üzerine

lütfen bu müzik ile dans ediniz   https://www.youtube.com/watch?v=LIszIPWBjFU                                         Bütün duyguları anlatm...