Adından "Yunan sinemasının tuhaf dalgası" olarak söyleten yorgos Lanthimos için yazılacak ve konuşulacak birçok filmi olduğunu söyleyebilirim. Filmografisi tuhaf , benzersiz, iğneleyici , güldürmeyen ve hüzünlendirmeyen, huzur kaçıran, donuk, provokatör, otel, Iphigenia, hayvanlar, soğuk, ve çıplak... Bu saydığım temalar için belleğimde yer edinen filmografi, Yorgos için takdire değer bir sıralama olduğunu söylemek isterim. Yunan sineması elbette Angelopulosun temsili ile birlikte mitolojik bir altyapıda ilerliyor. Yorgos ta da  bu mitolojik argümanlar var. Kutsal geyiğin ölümü nde olduğu gibi. Sadece mitolojik göndermeler ile ilerlemiyor Yunan sineması, toplumsal göndermelerden kopuk değildir.
"Sarayın gözdesi" hariç diğer filmlerini izledim. Alpler, Nimic, Kutsal Geyiğin Ölümü, The Lobster ve Köpek Dişi. 
 Yorgos'un birkaç filminde dikkatimi çeken, karakterlerin kendini bulma adına verdikleri çaba vardı ve bu çabada belirlenen bir zaman aralığı var veya bir bekleyiş. diğerinde ise kaçış vardı. kimliklerinde yaşanan bu karmaşık durum liderlerin baskılarıyla otorite kurmayı  hedefliyor. karakterler birbirlerini bulma için verdikleri mücadelede aslında kendilerini tanımadıklarını anlıyorsunuz. Bu belirsizlik örgüsünde ; birini tanımanın ne olduğu sorusu büyük açıklıkla bana hissettirdi. çünkü birini tanımak ; onun en sevdiği içeceği bilmek , sevdiği renkleri bilmek yada üzüntülerini bilmek gibi basit ve ulaşılabilir  şeyler olduğunu söyleyebilirim. Yüzeysellik denilebilir çünkü en yakınlarımız dahil birçok kişi , hatta ünlüler de dahil onların yaşantılarına, karakterlerine ait yüzeysel olarak bilgi sahibiyizdir. Alps filmi özet olarak yazabildiğim konularda gerçekten iyi bir yapımdı . çünkü Alpler, benzersizdir. ve yerine hiçbir dağı koyamayız ... Carl Orff - Carmina Burana ile film başlıyor *
Liderlik veya önderlik :) , bana kalırsa Yorgos'un sinemasında bunlar yazılmalı , konuşulmalı. Lider olarak gösterilen karakterlerin ortak özellikleri vardı. Sert, kurallara uyan-uyduran, dik duruşlarıyla otoriteyi elinde tutan karakterler bunlar. Lobster bunun iyi bir örneğiydi. konu itibariyle; Bekar olmanın yasak olduğu, dönüp dolaşıp bir otel e yerleşmek ve otelde eş bulma üzerine kurulu bir sistem var . Olivia Colman otel yöneticisidir. 45 gün süre verilir bir eş bulması için. Bir eş bulmanın, evli olmanın, yaşamımızda bir sosyal beceri gibi görüldüğü, evli olanın belirlenen sorumlulukları yapabildiği. (çünkü evlilik sorumluluk gerektirir !) sosyal hayatı - iş yaşantısında da aynı oranda başarılı sayıldığı bu düzeni anlatır Yorgos, Lobsterda, tek eşliliğin, toplumsal olarak baskılandığı ve birilerinin zorladığı bir süreç. Burası çok önemli ; sistemin içinde olmak veya olmamak adına sürüklenen film de, bu iki sistemde de liderler katı ve kuralcıdır. Belirlenen kurallara uyulmadığı takdirde ceza olarak "kızıl öpücük" gibi ağır bir ceza vardır. Diğerinde ise hayvan olarak devam etmek gerekiyor :) . Gerçek aşkı bulana dek bütün sahneler ve karakterler mekanik, tekdüze ve tutkusuz olarak anlatılmış. yine gerçek aşkı diğer bir egemen sistemin dışında yaşamayı kabul eden ve kendi kuralları olan bir grup içerisinde bulur ve hikaye bambaşka olur... Kör olur.
    Köpek Dişi'ni öncelerden izlemiştim. Yorgos u tanımaya çalışırken bir daha izledim . İyi ki bir daha izlemişim dedirtti. Bütün rahatsız edici filmleri kendime çekerim diye düşünüyorum. Dogtooth , rahatsız edicinin üzerindeydi. Kimi zaman aşırı kontrollü davranan iktidar (baba),(anne ise tamamıyla işbirlikçidir.) kimi zamansa dengesiz süren bir atmosfer vardı. Varolan baba iktidarı, inanılmaz derecede sert ve saç baş yolduran türdendi. İktidarın dayattığı duvar, daha ilk başta kelimelerle gösteriliyor.  Kontrollü ve çitlerle çevrili bir ev düşünün. İçerde üç çocuk , anne ve iktidarın sembolü ile yaşamlarını sürdürürler. Çocuklarına yarattıkları dünya, katı kurallarla çevrili. Bu evren , yeni öğrendikleri kelimelerle ve kristina ile dağılmaya başlıyor. Tabi kristinanın giydikleri, çantasının içindekiler , kokusu gibi öğeler bu evrenin sonucunun nereye gideceğini düşündürttü. Bu evrenin yıkılamaz duvarları bir gün yıkılacaktı. Bütün ezilenler birleşin ! 
..... baba zıpkını bana verecek misin ? 
..... daha önce söylediğim gibi, tehlikeli.
.....istersen kulağını yalayabilirim .
"Foucault'a göre  iktidar her yerdedir ve
toplumun en küçük yapılarına nüfuz ederek varlığını sürdürür."
 
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder